28 Ekim 2013 Pazartesi

NBA Bu Kapağın Altında


NBA; kimileri için anlamsız, saçmalık, delilik, kimileri için yine kendisi gibi sadece 3 harften ibaret: Aşk ! Blogun ilk postunda yazdığım gibi bu oyunu 1998'den beri takip ederim. Takip ederim dediğime de bakmayın, bildiklerim; MJ, Shaq, Kobe falan, belki bir kaç isim daha vardı. Bulls'u, Lakers'ı hadi bir de Jazz'i tanırdım takım olarak. O kadardı. Eylül 2001'di Türkiye Eurobasket organizasyonunu düzenlediğinde. Turnuvada bir Türkiye'yi, bir de bir Alman'ı izlemiştim, mest olmuştum. O gün başladı yavaştan Mavericks sevdası fakat NBA bilgime sadece Mavericks kadrosu ve arada öğrendiğim takımın aldığı maç sonuçları eklenmişti. 13 yaşında falanım, internetten çok fazla anlamıyorum, zaten o kadar da yaygın değil daha. Zaman LGS'ye hazırlık, liseli olma çabaları. Hayatımda daha önce hiç yaşamadığım sınav temposunun yanındaki tek keyifti her cuma akşamı 2,5 saat süren tombik bir abi ile gözlüklü, kravatlı bir abinin sohbeti. NTV'deydi. O zamanlar eğlenceliydi, uzundu, doyurucuydu, program gibi programdı. Evdekilere de çaktırmadan internet cafede NBA Live 2003 oynardım. Haziran'da sınav vardı ya, bilgisayar hafta içi yasak, haftasonu birkaç saat ile sınırlıydı.

İstediğim liselerden birini kazanmıştım sonunda. Lisede hazırlık okuyacak, dünyada yaşayabileceğim en boş yılı yaşayacaktım ve NBA ile daha çok ilgilenebilecektim. Eve de "A-De-Se-Le" bağlanmıştı sonunda. NBA.com'dan çıkmıyordum. Oyuncu profillerine bakıyordum, kısıtlı olan İngilizcem ile yazılanları anlamaya çalışıyordum önümde duran Hürriyet'in kuponla verdiği "Redhouse" Türkçe-İngilizce sözlükle. NBA Stüdyo, NTV ekranlarında tam gaz devam ediyordu. Yavaştan işi ilerletmiş ve dergi seviyesine çıkmıştım. O zamanlar Türkiye'de yayınlanmış en güzel dergilerden biri olan "Pivot" dergisini takip etmeye başlamıştım. Bu dergi ile her ay yepyeni şeyler öğreniyordum ancak belki de öğrendiğim en güzel şey "Batug.com"'du. Daha sonraki zamanlarda sitenin Mavericks yazarlığını yapacağımdan habersiz 6.Adam köşelerinden tutun da birbirinden özgün, bir dolu yazı ile işe iyice alışıyordum, olayı yavaş yavaş kavramaya başlıyordum. 

Ekim ayı gelmiş NBA Live 2004'ü piyasaya sürmüştü EA Sports yukarıdaki resimdeki kapakla. O zamanlar ben kapaktaki adamın Vince Carter olduğunu bile henüz bilmiyordum. Neyse oyunu oynamaya başladım, alışmaya çalıştım. Oyun güzeldi, çok güzeldi. Ana ekranı kendi takımının temasında kullanabiliyordun. Oynanabilirlik de iyiydi. Action ve Simulation oyun modları vardı. Action ile başlamıştım, baktım sapık gibi 3'lük giriyor, Simulation'a geçmiştim. Simulation'da rookie zorluk seviyesinde güç bela maç kazanırken, zamanla superstar zorluğunda fark atmaya başlamıştım. 

Yeni başladığım okula da yavaş yavaş alışmış, yeni insanlar tanımaya başlamıştım. Burada çok güzel insanlar tanıdım, güzel arkadaşlarım oldu. Ancak 2 tanesi diğerlerinden bir noktada ayrılıyordu. Ortak noktamız NBA'di. Filmin koptuğu yer de burası oldu zaten. Her dakika konu NBA'di artık. Bir yerde birbirimizi bulmuş gibi olduk. O zamanlar PlayStation 2 de çok meşhurdu. Konami PES serisiyle inletiyordu piyasayı. İnsanlar deli gibi PES kasarken, biz Karşıyaka Çarşısı'ndaki, oyun camiasının kalbinin attığı sokaktaki meşhur internet cafe olan "Unreal Cafe"'de deli gibi NBA Live 2004 kasıyorduk. Bazen bir arka sokaktaki ocakbaşında kebabına, bazen de zevkine oluyordu maçlar. Ancak haftasonu sabah mekana giriyor, akşam çıkıyorduk. Hayatımda bir oyunun bu kadar hakkını verebilirim sanırım. Ligdeki bütün adamları bu oyun sayesinde öğrendim diyebilirim. Çift CD'li olan oyunun, 2. CD'si ile oynanıyordu oyun ve bembeyaz CD, artık sarı-siyah bir hal almıştı. Dallas'ın o sezonki oyunda oyuncuların ratinglerini bile sayabilirim, o kadar özümsemiştim. Dallas 91 rating ile, Lakers'tan sonra oyundaki en güçlü takımdı. Steve Nash 75, Michael Finley 81, Antawn Jamison 76, Dirk Nowitzki 84 ve Raef LaFrentz 67'ydi. Ancak LaFrentz yerine tercihim, blok özellikleri daha iyi olan 59'luk Shawn Bradley'di. Zamanla işleri biraz daha ilerletmiştik. Her takımdan ezbere en az 12 adam sayar hale gelmiştik ve hala deli gibi maç yapıyorduk. Maçlara da belli standartlar getirmiştik. Örneğin, periyotları 5'er dakikadan yapınca gerçek bir maçta erişilen sayılara ulaşabiliyordu. Böylece daha gerçekçi istatistikler elde etmeye başlamıştık. Bu süre zarfında oyunun da bir bug'ını bulmuştuk. Serbest atış esnasında 2. serbest atışı bilerek bir noktada kaçırınca, hücum ribauntı çok rahat alınabiliyordu. Sonrasında bunu da yasakladık. Artık çok daha ciddi maçlar dönüyordu ve gerçekten herkes profosyonel olmuştu. Maçlar genelde Dallas, Detroit, New York arasında ve bazen Milwaukee, Portland, Golden State, Memphis eşleşmeleriyle oluyordu. NBA'de sezon ilerliyordu ve takas üzerine takas oluyordu trade-deadline yaklaşırken. Bu noktada oyunun geri kaldığını hissetmiştik. Bir gün karar alıp, bir kağıda her takımın 15 kişilik kadrosunu yazmış ve "Team Edit"'ten itina ile bütün takasları yapmıştık. Oyun güncellenmişti böylece ve çok daha keyif olmuştu. Bunların yanında, bir noktadan sonra okuldan kaçmalar da başladı tabii: 

-"Kanka, öğleden sonra derse girmeyip, NBA?" 
-"Montumu alıp geliyorum !"

Lisede ilk sene bitmişti. 2004 yazı geldiğinde bu kez çok daha ilginç, karmaşık ve içinden çıkılması güç bir durumla karşı karşıyaydım. Bugün NBA'den çok anlamayan biri size muhtemelen "Rose-Kobe-LeBron-Durant-Howard'ın aynı takımda olduğunu düşünsene yeaa." paralelinde bir cümle kurabilir. Ben bunu 2004 yazında kendimce dönemin oyuncuları hakkında düşünüyordum. Çünkü olayı ilk başta herkes gibi para-bonservis ekseninde algılıyordum. Ancak olay göründüğünden o kadar komplikeydi ki, bir de az İngilizce ile hiç çıkılmıyordu işin içinden. Evet, bahsettiğim CBA ve Salary Cap. Tam bununla mücadele ederken, 1 sene sonra yani 2005 yazında CBA'in yeni anlaşması imzalandı. Bir ekonomist gibi işin ekonomisi ile ilgileniyor, her ayrıntıyı öğrenmeye çalışıyordum. Okuduğum Türkçe kaynaklarla yavaş yavaş bunlar da kafada oturmaya başlamıştı. Ancak bunda da işin kötü yanı, her 6 senede, oyuncular ile takım sahiplerinin tekrardan anlaşması gerekliliğiydi. Hatırlayacaksınız, 2011'de lokavt olmuş ve tarafların anlaşması bu kez beklenildiği gibi çok uzun sürmüştü. Yine öğrendiğim, bildiğim şeyler yeni CBA ile değişti ve hala kafada yeni şeyleri oturtmaya çalışıyorum.

Neyse, yıllar, sezonlar aktı gitti. Yüzlerce oyuncu geldi geçti ligten. 2004 sezonunun çaylakları LeBron, Melo, Wade, Bosh artık veteran, o dönemki Toni Kukoc, Reggie Miller gibi efsaneler emekli oldu. Teknoloji ilerledi, NBA Live tarih, NBA2K kral oldu. Tek özlediğim, NBA Live 2004 gibi bir oyunu artık arkadaş ortamında oynayamamak. Böyle de bir romantik bir yazıyı yazmak hiç aklımda yoktu, aslına bakarsanız pek gücüm de yoktu bu kadar uğraşmaya. Dün, bu yazının 2 kahramanından biriyle beraberdik ve konu her zamanki gibi NBA'di. Malum Yahoo Fantasy draftleri aldı başını gidiyor yılın bu zamanında ve kadrolarımızı, çıkış yapacak ya da sönmesini beklediğimiz oyuncuları konuşup, fikir teatisi yapıyorduk. Konu sonra döndü dolaştı, NBA Live 2004'e geldi ve bizim kitabımızda yeni jenerasyonun analogunun, R1,R2,L1,L2'sinin değil, eski toprak klavyenin W,A,S,D,E,Q'sunun yazdığının bir kez daha anladık konuşmanın sonunda. Cidden çok keyifti. Yazının diğer kahramanı ise buralardan çok uzakta çalışmakta. Hayırsız, hiç arayıp, sormuyor. Ancak koydum kafaya, ona da ayar çekeceğim.

"Bu da böyle bir anımdı." diyerek bitirebilirdim yazıyı ama anıdan çok yaşam tarzı bu lig. İster kabul edin, ister etmeyin ama NBA > Tüm Ligler. Kendimce 11. seneyi yarın açıyorum. Güzel bir sezon olsun diyor, Yahoo'daki 3. draftime kaçıyorum. Hoşgeldin NBA !

27 Ağustos 2013 Salı

Umut Fakirin Ekmeği


Bir offseason'ın daha sonuna geldik ve hayal edilen, beklenen kadroyu kuramadı Mavericks. Dwight Howard, Houston'ı tercih ettikten sonra aynen geçtiğimiz sezon olduğu gibi Dallas yine kelepir oyunculara yöneldi. Ancak durum geçen seneden biraz daha farklı ve güzel gibi duruyor bana göre. Zaman zaman güzel maçlar ortaya koyup, can yakabilir bu kadro ama tabii limitleri de bir yere kadar. Neyse, yapılan hamleleri inceleyelim ve ortaya çıkan tabloya bakalım.

Daha önceki yazımda da belirttiğim gibi her şeyden önce bu takımın ciddi bir PG sorunu vardı. Geçen sezon Darren Collison bir noktaya kadar oynayabildi, hatta zaman zaman Derek Fisher, Mike James gibi veteranlara da emanet etmişti direksiyonu Carlisle. Rodrigue Beaubois'ın da sakatlığından sonra bir türlü toparlanmamasıyla Dallas'ı geçen sezon takip eden herkes, takımın hücumda ne kadar savruk ve plansız oynadığını görmüştür diye düşünüyorum. Yapılan hamleye baktığımızda ise Jose Calderon gibi pass first bir PG'nin kadroya katılması gerçekten bu noktada çok olumlu bir hamle olarak duruyor. Çok iyi bir oyun kurucu olmasının yanında önemli bir dış şut tehdidi olması da takım için büyük bir artı. Bu hamlenin en olumsuz yanı ise Calderon'un 2016-17 sezonunun sonuna kadar Dallas'tan her sezon için 7,250 Milyon $ alacak olması. Bu miktar Calderon ayarındaki bir guard için şu an için sorun olmasa da, şimdi 32 yaşında olduğunu düşündüğümüzde bir kaç yıl olsa bu miktarın, onu overpaid bir oyuncu yapması muhtemel olacak.

Gelelim en sükse hamleye. Açıkçası bu ismi hiç beklemiyordum. Hatta anlaşıldığında, takımda Nowitzki dışında elle tutulur bir uzunu yoktu Dallas'ın ve bir yanım açıkçası eleştirmişti bu hamleyi ancak bir yanım da heyecanlanmadı değil. Bahsettiğim isim Monta Ellis. Evet, kabul ediyorum çok bireysel, egoist, savruk... Ne derseniz deyin ancak oynadığında çok çok iyi bir SG. Golden State yıllarında, Warriors amaçsız bir takımdı. Çok iyi oynadığı zamanlarda, anca bu tip takımlarda başarılı olur damgası yiyordu, tıpkı Kevin Love gibi. Milwaukee'ye geldiği zaman ise partneri diğer bir satışçı Brendon Jennings'ti. Bir takımın backcourtu iki tane egositten oluşuyorsa oradan başarı beklemek biraz zor gibi duruyor zaten. Ancak ben Dallas'ta işlerin o kadar da kötü gideceğini düşünmüyorum Ellis için. Umarım duruma mavi-yeşil-beyaz Mavericks gözlüklerimle bakmıyorum ama Rick Carlisle'ın bu tip kariyerinde diplere doğru giden oyunculardan verim aldığını daha önce de gördük bana kalırsa. Örnek olarak, Tyson Chandler, Jason Terry gibi isimler verebilir. Chandler kariyerinin belki de en iyi sezonunu Dallas'ta geçirdi. Terry de peak yaptı desek yeridir. Kafası yerinde, takım oyununa adapte olmuş bir Ellis çok şey verebilir bu takıma. Partneri ise Calderon gibi pass first bir oyun kurucu hücum anlamında, iyi bir uyum yakalayabilirlerse çok güzel bir ikili olabilirler. Bunun da yolu ve formülü Carlisle'dan geçiyor. Umarım doğru formülü bulabilir. Unutmadan, Ellis 3 yıl, 25 Milyon $'lık bir kontrata sahip. 27 yaşındaki bir oyuncu için gayet makul. Yeter ki biraz konsantrasyon...


Bu offseasonın belki de en güzel haberi Dallas'ın DeJuan Blair ve Devin Harris'i sudan ucuza kadroya katması oldu diyebilirim. Öncelikle eski Maverick Devin Harris'le 3 yıllık 9 milyon $'a anlaşılması bile iyi bir hamleyken Harris'in bileğinde bir sakatlığı bulunması nedeniyle anlaşma biraz bekletilmişti. Sonrasında minimum kontrata iş bitirildi. Keza Blair de minimum kontrat alacak. Uzun piyasının el yaktığı böyle bir tabloda Blair'e minimum vermek çok güzel iş. Ek olarak, eski toprak Samuel Dalembert ile de 2 yıllık 7,5 Milyon $'a anlaşmaya varıldı. Howard, Bynum, Pekovic gibi uzunların kaçtığı bir piyasada Dalembert ve Blair ile yetinecek Mavericks. Savunma yönünden idare eder, hücum yönünde ise bir şey beklememek lazım. En azından geçen seneden iyi. 

Cavaliers'ta geçen sene Kyrie Irving'in olmadığı dönemde fena bir performans ortaya koymayan Wayne Ellington ile de room exception ile anlaşıldı. 2 yılı kapsayan, 5,3 Milyon $'lık bir kontrata sahip olacak o da. İyi bir şutör, rotasyonda 2. ya da 3. opsiyon olacak muhtemelen ilk etapta. Son olarak da, Brandan Wright (2 yıl 10 Milyon $) ve Bernard James ile tekrardan anlaşıldı. 

Kadronun temel yapısına bakacak olursak;

PG: Calderon / Harris / Larkin / Mekel
SG: Ellis / Ellington / Ledo
SF: Marion / Carter / Crowder
PF: Nowitzki / Wright
C: Dalembert / Blair / James

Ortaya çıkıyor. Tabii ki Carter ve Crowder 2 ve 3 oynarken, Harris 1-2 gibi de oynayabilir. Bunları sezon için de Carlisle'dan göreceğiz. Oldukça fazla hamle yaptı bu sezon takım. Neredeyse 2/3'si değişti kadronun. Rostasyonun oturtulup, oyuncuların birbirini tanıması biraz zaman alabilir ama en azından geçen sezondan çok daha keyifli bir kadro oluştu. 2011'de o kadronun başardıklarını gördükten sonra, bu takım hakkında tahmin yürütmek zor olacak. Ancak şampiyonluk hayal olsa da playoff yapılacak gibi duruyor. Arada da can yakacaktır bu takım bence, buna çok elverişli bir kadro oluştu çünkü. Artık bekleyip, göreceğiz.

4 Temmuz 2013 Perşembe

Mavericks Offseason 2013 | Vurduğunuz Gol Olsun !


Öncelikle Cuban'ın geçen gece attığı twitle başlayayım, kepenkleri açtı: 
"Getting ready to make some phone calls ! Lets Go Mavs ! #MFFL !"

2011'deki şampiyonluktan sonra lokavt, D-Will derken 2 senedir formalite icabı top oynadı Mavericks, bu yaz ise belli ki radikal değişiklikler yapılacak takımda. Mayo, Collison ve Beaubois ile imzalanamayacak muhtemelen. Beaubois'nın ayağının kırılmasından sonra hiçbir zaman çaylakken oynadığı seviyeye bile gelemedi, bundan sonra çok fazla ivme kazanacağını sanmıyorum. Mayo ise geçen sezon Nowitzki'nin yokluğunda zaman zaman güzel performanslar ortaya koysa da beni basketboldan soğuttuğunu söyleyebilirim genel olarak. O da kalmayacak ve muhtemelen Bucks ile imzalayacak. Collison ise çok iyi bir backup PG ama fazlası değil maalesef.

Net şekilde PG sorunu var şu an takımın. İlk turdan gelen çaylak Shane Larkin hakkında güzel şeyler yazılıp, çiziliyor ama açıkçası hiç izlemedim, bilemiyorum. JJ Barea ile Ty Lawson stilinde olduğu söyleniyor. Sanırım kolej kariyeri parlak ama. Bir de Maccabi'li Gal Mekel ile imzalandı, haftaya gelecekmiş o da. EL takip etmediğimden onunla alakalı da çok bilgim yok ama muhtemelen bu iki isim PG pozisyonunu yedekleyecekler. Jeff Teague gibi ismi çok isterim şu takıma ama restricted FA ve Atlanta bırakmaz gibi duruyor. Ayrıca geçtiğimiz gün Marc Stein Rondo takasını yazdı ama Danny Ainge normal olarak karşılığında Nowitzki'yi kesin olarak istemiş. İhtimal vermiyorum zaten bu senaryoya. Ki Dirk'ün kontratında no-trade clause var, yani o istemeden onu takas etmek imkansız, gitmesin zaten, gidemez... Calderon ile ilgilenildiğini de okudum ama Detroit bırakmaz diye düşünüyorum. Mo-Will'in de ismi geçiyor PG için yine.

Ancak herşeyden önce Dwight Howard için bastırılacak. Lakers ile anlaşmayacağını ifade ettikten sonra Dallas ve Houston en önemli 2 aday Dwight için. Açıkçası Howard'ın çok şımarık olmasından dolayı pek sevmem ama Dirk-Howard pota altı, iç-dış yönünden çok korkutucu duruyor. Şimdilik Howard'ın kararı bekleniyor gibi ona göre taaruza geçilecek. Dün Rockets, Hawks ve Warriors gibi Mavericks de Mark Cuban, Donnie Nelson, Rick Carlisle, Dirk Nowitzki ve Dwyane Casey'den oluşan bir ekip ile Dwight ile 3 saate yakın bir görüşme yaptı. Artık Howard'ın kararının açıklanması bekleniyor. D12'nin Lakers ile pek devam etmek istememesi diğer takımları avantajlı duruma geçiren en önemli şey. Yoksa CBA kurallarına göre Lakers 5 yıl için 118 milyon $ teklif edebiliyorken, Lakers dışındaki takımlar 4 yıl için en fazla 88 milyon $ önerebiliyor Howard'a. Aradaki fark bir uçurumdan hallice ama Howard'ın Los Angeles'ta mutsuz olması en önemli faktör burada. Yalnız bir detay var, o da Dallas'ın ilk yıldan itibaren Howard'a max. kontrat verebilmesi için 2,74 milyon $'lık cap space yaratmak zorunda. Şu an için takımdaki garanti kontratlar ise şu şekilde:

Dirk Nowitzki - 22,721,381 $
Shawn Marion - 9,316,796 $ 
Vince Carter - 3,180,000 $
Jae Crowder - 788,872 4 $
Shane Larkin - 1,280,800 $ 

Bunun için en uygun çözümün kontratının son senesine giren Marion'ı değerinden daha düşük kontrata takas etmek olduğunu okudum. Ki başka bir çözüm de yok gibi şu durumda. Howard eğer Dallas'a gelmeyi seçerse ve max.'de diretirse muhtemelen bu tip senaryo göreceğiz. Fakat Houston, Dallas'a göre biraz daha önde gibi bu işte. Kadro yapısı ve kadronun yaşı nedenleriyle. Bekleyip, göreceğiz artık.

Eğer Dwight işi suya düşerse yine B planları devreye girecek. Örneğin Bynum'ın menajeri ile görüşülmüş fakat umarım o patlak dizleri sorunken anlaşılmaya kalkılmaz. Bir de Mayo'nun sign-and-trade ile yollanıp, karşılığında iş yapabilecek parçalar alınması gündemde. Örneğin Bucks ile anlaşılırsa, Mayo'ya karşılık Jennings ya da Monta Ellis'in isteyebileceği konuşuluyor Dallas'ın fakat daha somut bir adım yok bu konuda. Tüm senaryolar Dwight'ın kararına bağlı, her şey bu karara göre şekillenecek. Umarım bu kez işler yolunda gider ve güzel bir kadro kurulur. Rekabet etmeyi özledik...

12 Haziran 2013 Çarşamba

Flopping


Flopping NBA'de özellikle son yıllarda iyice suyu çıkan bir şey. Anlamını bilmeyen arkadaşlar için açıklarsak; kısaca hakemi kandırarak, faul almak diyebiliriz. Son yıllarda örneklerini çokça görüyoruz, hatta öyle ki bazen oyuncular hakemlere yediremiyorlar yaptıklarını. Komik sahnelerin çıkmasının yanında, bazı durumlarda bu üst düzeydeki oyuncular dünyaya rezil olabiliyorlar.

Geçtiğimiz hafta David Stern bu konuda bir açıklama yaptı ve anti-flopping kurallarının genişletilmesi gerektiğini belirtti. Bilindiği gibi eğer bir oyuncunun flopping yaptığı tespit edildiğinde, oyuncuya 5.000 $ para cezası veriliyor lig tarafından. Ancak Stern'ün de açıklamasında belirttiği gibi mid-level kontratın 5.5 Milyon $ olduğu bir ortamda 5.000 $ dolar devede kulak kalıyor. Aslında bu kural bile tam olarak uygulanmamış bu sezon. Toplamda 19 oyuncu uyarı almış, 5 oyuncu ise 5.000 $ para cezasına çarptırılmış. Önümüzdeki sezon daha sert kurallar göreceğiz kuşkusuz. 30.000 $'a kadar bu cezanın çıkabileceği söyleniyor. 

Esasında bu postu yazma sebebim birazdan aktaracaklarım. Mavericks'insıradışı başkanı Mark Cuban ise ilginç bir girişimde bulunmuş. Cuban, flopping konusunda bilimsel bir çalışma yapılabilmesi için Southern Methodist Üniversitesi'ne 100.000 $ hibe ederek, bir proje başlatılması ön ayak olmuş. Araştırma projesi 18 ay sürecek. Araştırma projesine başkanlık yapacak olan Peter W. Geyand; insanların yaşı ilerledikçe çarpışma kuvvetlerinin etkisinde denge ve kontrol mekanizması fonksiyonu ile alakalı bir çok çalışma yapıldığını ancak aktif sporcular içinde bu tip bir çalışmanın pek yapılmadığını söylemiş. Zaten projenin de esas amacı basketboldaki çarpışmaların etkisini ve dengeyi bozabilecek kuvvet eşik değerlerini saptayabilmekmiş. 

Bakalım projeden sonuç çıkacak mı ya da elde edilen veriler maç içinde hemen değerlendirilebilecek mi? Belki de bu çalışmanın yapılması bile oyuncuları gözünü korkutabilir. Her ne olursa olsun, oyunun tadını kaçıran şeyler bunlar, sporcu etiğine de yakışan şeyler değil. Umarım sonuç alınır bu çalışmadan.

Bir de flopping derlemesi koyayım buraya. Çok keyifliler var içinde:

10 Haziran 2013 Pazartesi

Reloading


2013 senesinin geçen ilk 6 ayına bakıyorum, kötü ötesi diyebilirim. İnanılmaz yorucu bir okul dönemi geçirdim. Mühendislik okuyan bir öğrenci olarak, 3. sınıfı atlattığında o pembeye tabloyu çizenlere selam olsun ilk önce onu söyleyeyim. Hani rahattı len 4. sınıf? Bitirme projesi ile 7 ay uğraştıktan sonra, son teslim gününde tezi güç bela verebildim. Tezi de haftaya sunacağım. Eğer bir terslik olmazsa resmi olarak mezuniyetime 1 hafta kaldı. Bunların yanında bütün bir sene ne olacağız, çalışsak mı, yüksek mi yapsak, askere mi gitsek sorularıyla kendimi yedim bitirdim. Hala belirsiz aslında durumum. Muhtemelen yüksek lisans yapacağım ama seneye hangi şehirde olacağım muallak, o bile insanın kafasını içten içe kemiriyor.  

Neyse, bu süre zarfında bu sezon başında League Pass'i sezonluk yenileyen kafama edeyim. Toplasan 10 maç ya izledim ya da izlemedim. İzlediklerimin yarısı da Mavericks değildi zaten. Ha takımı takip etmedim mi? O kadar da değil, daha ölmedik ama açıkçası kafamı toparlayıp full detayları ile bakmadım, ne yalan söyleyeyim pek de heyecanım yoktu bu sene. Oynanan sistemsiz basketbol, her izlediğimde basketboldan bir adım daha uzaklaştırıyordu beni, kasmadım o nedenle. Özetlere baktım, 2 recap okudum, box-score'a adettendir diye baktım, o kadar. Yaptığım tek düzenli şey Yahoo Fantasy oynamaktı herhalde arkadaşlarla. Şimdi ne değişti peki diye sorabilirsiniz. Bir şey değiştiği yok aslında. Sadece çok özledim bu oyunu, onu farkettim. Kafam rahat bir şekilde maç izlemeyi, NBA'i takip etmeyi özledim ve bir süre de öyle gidecek gibi duruyor şimdilik. 

Lakin, bu yazıyı yaklaşık 1 hafta önce yazacaktım. Hafiften bütün sitelerimi okumaya başlamıştım ve notlarımı alıyordum. Ancak son bir haftadır hemen hemen her akşam Gezi'deyim. Kalan zamanda da birkaç TV kanalı ve gazete ile beraber Facebook ve Twitter'dan gündemi takip ediyorum ve başka hiçbir bok yapmıyorum.  Son 1 haftada takip ettiğim tek spor aktivitesi dünkü Roland Garros'un erkekler finalinin ilk setiydi. Ha bir de Galatasaray Erman Kılıç'ı almış galiba. Her geçen gün durumu biraz daha kötüleşiyor. Günde 3-4 posta yapılan konuşmalar da can sıktı artık, ibretle izliyoruz. Bu işin sonu pek iyiye gitmiyor. Umarım en az hasarla ve istenen şekilde çıkacağız bu işin içinden. Ben de gideyim, bu kargaşanın içinde bir mühendis olup, diplomayı alıp geleyim bari. Bu arada, gündemi takip ederken bunaldığınız zamanlarda bekleriz, zira ben bunaldığımda 2 çizik atıp, en azından burayı yeşerteyim diyorum. 2013'ün 2. yarısında, her yönden tavan yapmak dileğiyle...