24 Haziran 2011 Cuma

Draft Gecesi Dallas'ın Hamleleri


Dallas Mavericks'e belki de en fazla güvendiğim konu draftlerdir. Geçtiğimiz yıllarda çok ilginç seçimler yaparak, gözden kaçan oyuncuları iyi tespit ederek birçok steal yapmıştır Nelson ailesi. Bunun belki de en somut örneğini 1998'deki Dirk Nowitzki kumarında görebiliriz. Ya da tarihin en iyi draftlarından biri olan 2003 draftinde ilk tur 29. sıradan seçilen Josh Howard ve undrafted oyuncu Marquis Daniels'ı da verebiliriz örnek olarak. En son örneği ise undrafted JJ Barea da görmüştük. 

Dallas'ın elinde 26. ve 57. sıradan 2 pick bulunuyordu gece başında. Geçtiğimiz yılların 26. sıra draftlarını incelemiştim geçenlerde, dişe dokunur birçok iyi isim göze çarptı hemen. Kevin Martin, Taj Gibson, Samuel Dalembert, George Hill, Aaron Brooks gibi isimleri görünce umutlandık her zamanki gibi fakat bu yıl daha ilginç bir strateji izledi GM Donnie Nelson. Bunda bu seneki draftin de zayıflığının da etkili olduğunu düşünüyorum. 26. sıradan semtin çocuğu, yani Texas Üniversitesi'nden Jordan Hamilton'ı seçti Mavericks fakat daha seçilir seçilmez, Denver-Portland takasına Dallas da dahil olarak Portland'ın yolunu tuttu. Laf bu takastan açılmışken Blazers da Raymond Felton'ı alarak Andre Miller'ı Colorado'ya gönderdi ve gayet iyi bir işe imza attılar. Dallas'ın yolunu tutan isim Rudy Fernandez oldu. NBA kariyerine çok iyi başlayan İspanyol oyuncu, son 2 senedir düşüşte olup, Portland'lıların tepkisini çekse de orada mutsuz olduğu da bir gerçekti. Eğer kendisini toplayabilir ve yeni bir başlangıç yapabilirse Dallas Mavericks için çok faydalı olur. Dış tehdite sahip ve atletik özellikleri hayli iyi olan bir isim. Dallas için çok uygun bir tercih. Şu an için kağıt üzerinde şık bir hamle olarak duruyor. Ayrıca bu takasın yan parçası olarak Mavericks'in 57. sıradan seçtiği Qatar'lı Tanguy Ngombo da takasa dahil edilerek Denver yolunu tuttu. Dallas'a gelen isim 2007 draftinde 30. sıradan, Philadelphia tarafından seçilen, NBA'de görmeye pek alışık olmadığımız Finlandiya yöresinden oyun kurucu Petteri Koponen oldu. İzlemediğim için net bir şey söyleyemeyeceğim hakkında ama son 3 sezondur, Avrupa'da Virtus Bologna takımında forma giyiyor. Önümüzdeki sezonu da Avrupa'da geçirecek. Fakat Dallas'ın 2007 draftinde Finli'yi istediğini ve eğer 30'dan gitmeseydi 34'ten seçecek Mavericks'in zamanında onu almak istediğini okudum.

Açıkçası ben draftte takımın uzun rotasyonundaki sıkıntısı nedeniyle özellikle Nowitzki'yi yedekleyecek tipte bir oyuncu bekliyordum. Buna en uygun isim olarak kafamda da Sırp Nikola Mirotic vardı ama 23. sıradan Houston'ın yolunu tuttu. Her şeye rağmen Rudy Fernandez de güzel bir ekleme. 2 ve 3 numara rotasyonu kalabalıklaştı Dallas'ın. Kontratı biten oyunculardan Caron Butler'ı ayrı bir tarafa koyarsak, DeShawn Stevenson ve Peja'nın durumu Fernandez'in gelmesiyle değişebilir. Kontrat yenilenmeyebilir, bekleyip, göreceğiz artık. Yine de takımın iyi bir işe imza attığını düşünüyorum. Hayırlı olsun.

20 Haziran 2011 Pazartesi

Yaklaşan Lockout ve FA'ler


Lockout'ın ayak seslerini her geçen gün daha da duymaya başlıyoruz. 2005'teki son CBA'den (toplu iş sözleşmesi) sonra takım sahiplerinin artık pornografik (!) (:gokmenozdenakmodeoff:) paralar ödemek istememesi ve ekonomik zorluklar Hard Cap sistemine geçilmesini onlar tarafından uygun görmekte. Ancak olaya diğer taraftan bakınca da Oyuncular Birliği'nin de bazı şeylerden taviz vermemesi işleri iyice tıkıyor gibi. Görüşmeler belirli aralıklarda yapılıyor ve en son gelişme, en azından takım sahiplerinin garanti kontratların devam etmesini kabul ettiği yönünde. Salı günü tekrardan toplanılacakmış ve 30 Haziran'da sona erecek CBA'in akıbeti, Stern'e göre o toplantıda netleşecek. Eğer yine anlaşma sağlanamazsa, Yaz Ligi'nden başlayarak, lockout dönemi resmen başlayacak NBA'de.

Tabii, diğer mevzuu da kontratı bu sene sonra erecek oyunculara ne olacağı. Dallas Mavericks açısından olaya baktığımızda, Tyson Chandler, JJ Barea, Caron Butler, Peja Stojakovic, DeShawn Stevenson ve Brian Cardinal'ın kontratları sona eriyor. Özellikle Chandler, Barea ve Butler'ın kalıp kalmaması takımın kaderini etkileyecek cinsten. Eğer CBA'in anlaşması bitmese ben bu 3 isimle de tekrardan anlaşılacağını düşünüyordum   ama neler olacağını bekleyip, görmek en iyisi herhalde.

16 Haziran 2011 Perşembe

Dirk ile Cuban'ın Tanışması


Bu akşamki American Airlines Center'daki kutlamalarda, mikrofonu oyunculardan sonra Mark Cuban devraldı. Konuşmasına da Dirk Nowitzki ile tanışma hikayelerini anlatarak başladı. Açıkçası ilginç şekilde tanışmışlar.

Hemen konuya geleyim. 2000 yılında Mark Cuban, Dallas Mavericks'i satın aldığında Dirk Nowitzki NBA'de 2. yılını geçiren, 21 yaşında bir delikanlı. Mark Cuban'ın Dallas Mavericks'i resmi olarak satın almasının açıklanmasından 1 gün önce, bir barda Dirk Nowitzki ile karşılaşıyor ve "Bir bira ısmarlayayım mı?" diye soruyor. Dirk, soruya bile cevap vermeden bardan ayrılıyor. Sonrasını ise Cuban şöyle getirdi; "Ertesi gün takımın sahibi olarak tanıtıldığım basın toplantısında beni görünce şaşırıp kafasını inanamıyorum dercesine salladı. Onunla 13 yıldır ilişkimiz işte bu şekilde ilerliyor."

13 Haziran 2011 Pazartesi

Hesap Kapandı | Bir Şampiyonluk Öyküsü: 4-2


Öncelikle biraz edebiyat yaparak başlayalım yazıya. Dallas Mavericks'i takip etmem, 01-02 sezonuna denk gelir. Eurobasket 2001'deki Nowitzki fırtınasından olsa gerek, Dallas'a o zamanlar ilgi oluşmaya başladı. NBA bilgim o yıllarda Jordan, Kobe, Garnett gibi isimleri bilmekten ibaret olsa da, bu sporun ya da bu organizasyonun hayatımın en önemli aktivitelerinden biri olacağını aslında hiç tahmin etmemiştim. Yaklaşık 10 sezondur bilfiil bu takımı takip ettim. Kurulduğu ilk yıllar hariç, geçmişi boyunca NBA'in alay konularından olmuş bir takımı tuttuğumu da bilmiyordum o zamanlar. Geçen zaman içinde her zaman iyi bir normal sezon takımı olsa da Mavericks, playofflarda artık onlar için klişe haline gelen paspas sıfatı da hiç soğumama neden olmadı bu takımdan. Özellikle 2005'ten sonra Batı'da iyice söz sahibi olmaya başlasalar da, 2006 NBA Finali'ni dramatik şekilde kaybettikten sonra bu yıla kadar belini doğrultamadı takım her zaman yarışın içinde olmasına rağmen. 2007'deki Golden State faciası, en fazla birer tur ilerlenebilen playoff turları ile devam etti. 2011'e geldiğimizde yine değişen pek birşey yoktu. Hala aynı tas, aynı hamam bir tablo vardı sezon başında da ve playofflara girerken de fakat takımın bütün kaderi 2011 Batı Yarı Finalleri'nin ilk 2 maçı sonrası değişerek, acayip bir yola girdi. Türkiye'ye göre 13 Haziran 2011, saat 06.00 sularında Mavericks şampiyonluğunu ilan ederek, 31 yıllık franchise tarihinde ilk kez bunu başardı. Ben bu günü 2002 yılından beri bekliyordum, sahip Mark Cuban 2000'den beri ya da takımın ilk sahibi Donald Carter 1980'den beri. Fakat şu bir gerçek ki Dallas Mavericks bu sene söke söke şampiyon !

Aslında bu şampiyonluğu farklı noktalardan incelememiz lazım. Tahmin edilenden çok daha önemli ve değerli olduğunu söyleyebiliriz. İsmail Şenol'un, Dallas'a yakıştırdığı çok güzel bir sıfat var; Kaybedenler Klubü... Hakkaten öyle. Nowitzki, Kidd, Terry gibi kariyerinde zafere sadece bir adım uzaktayken kaybedilen şampiyonluklardan tutun, Marion, Peja gibi zamanında Konferans Finalleri'nde elenmiş takımlarda yer almış oyunculara kadar hüsranı bolca yaşamış birçok oyuncudan kurulu Dallas Mavericks takımı. Kariyerinin son virajına girmek üzere olan Dirk'ün ya da o virajı almak üzere olan Kidd'in kariyerlerini yüzüksüz bitirmesini hemen hemen hiç kimse istemiyordu Miami Heat'li taraftarların haricinde. Bu yönden de bu şampiyonluk çok değerli. Son olarak 2011 playoflları ile beraber Dallas o soft, kırılgan etiketini de tamamen üzerinden çıkartmıştır. 2011 model Dallas Mavericks taş gibi takım olarak hatırlanacak her zaman.

Peki nasıl oldu da gelindi bu noktaya? Normal sezon standartlar dahilinde geçti diyebiliriz. Playofflara 3. sıradan girilirken bile 6. Trail Blazers ile oynanacak ilk turda bile geçtiğimiz yıllardaki sabıkaları nedeniyle underdog olarak gösteriliyordu takım. Ortalama bir seri oynadı Dallas, Portland'ın efsanevi şekilde 18 sayıdan geri döndüğü maçta, aynı senaryonun bir kez daha gerçekleşeceğini hangimiz düşünmedik ki? Benim bildiğim o takım, 18 sayıdan maçı verdikten sonra seriyi de verirdi ama ayağa kalkmasını çok iyi bildiler. Ardından Lakers eşleşmesi geldi çattı. Ne yalan söyleyeyim, en ufak bir umut yoktu içimde seriyi geçmek adına. Sezon içinde bol bol ters gelmiş bir takımı playoff sertliğinde nasıl eleyebilirdi Mavericks? Ama eledi işte. Deplasmanda 2-0 öne geçtikten sonra takımın kaderi o gece değişti. Takımın taraftarları hiç olmadığı kadar bu işe inanmaya başladılar. American Airlines Center'ı "The Time Is Now" t-shirleriyle maviye boyadılar adeta. Sonrası o gazla ve Lakers'ın beklentiden düşük oyunuyla beraber süpürge ile bitti. Konferans Finali'nde ise rakip genç ve dinamik Thunder'dı. Zorlanacağını ama geçeceğini umuyordum Dallas'ın seriyi. Skor olarak 4-1 bitse de o kadar kolay bir seri olmadı fakat bu serinin en önemli tarafı özellikle serinin 2 maçında maçın son anlarına Mavericks'in çift haneli farklarla geri girmesine rağmen ortaya sağlam bir karakter ve duruş koyarak maçları çevirip, almasıydı ve esasında şampiyonluğun belki de en önemli sinyali buydu. Çevremdeki arkadaşlara, Konferans Finali oynanırken eğer bu takım bu sene şampiyon olacaksa, bunu Miami Heat'i yenerek ve 2006'nın hesabını kapatarak yapması gerektiğini söylüyordum. Aynı zamanda Mavericks'in bu hesabı aynı tarifeyle kapaması, bu sevinci birkaç kat daha arttırıyor. 

Seri geneline ve son maça değinirsek, çok zevkli bir seri olduğunu söylemek gerek. Maçlarda 2 takımın da momentumu arkasına alıp, seriler yakaladığı dönemler olsa da skor bazında genel olarak son periyoda hep kafa kafaya girildi. Bu da seyir zevkini arttırdı. İlk maçlar hakkında zaten yazmıştım bir şeyler bloga. Özellikle son 2 maçta önceki 4 maçın aksine çok farklı bir basketbol oynandı. Dallas, Lakers serisindeki oyunu kadar olmasa da benzer bir performans ortaya koydu. Alanı iyi paylaşan, pas trafiğini iyi ayarlayarak doğru şutu bulmaya özen gösteren ve ilk 4 maç çok etkili olamasa da son 2 maç kendine gelen ve rakip savunmayı harika şekilde delen Barea'nın oyunuyla son 2 maç kazanıldı. Tabii oyunu sadece hücuma da yıkmak yersiz olur. Defalarca değindiğimiz NBA'de düzenli şekilde sadece Carlisle tarafından uygulanan alan savunması ilk maçlarda pek işe yaramamıştı. LeBron'un harika dış performansıyla en büyük silahlarından birinin patladığını düşünmüştüm takımın fakat özellikle serinin ilerleyen maçlarında Dallas'ın maç sonları iyi oynamasının ve farkı ortaya koymasındaki en önemli faktörlerden biri de bu savunma stratejisiyidi. Savunma konuştuk fakat birine değinmedim daha farkındayım. Tyson Chandler'ın o göbekteki varlığı, getirdiği sertlik ve enerji çok ama çok şey kattı bu sezon.

Akşamki maçın kazanılması fazlasıyla önemliydi. Eğer seri 7 maça kalsaydı, Miami bütün rüzgarı arkasına almış olacaktı. Aslında 6. maça çok da iyi başladı Dallas. Farkı da açtılar ama nedense havaya girmemi sağlamadı bu fark. Çünkü benzer bir 6. maçı da 2006'da izlemiş, Mavericks kendi evinde ilk yarıyı çok büyük üstünlükle kapatmış olmasına rağmen maç Heat tarafından çevrilmiş ve şampiyonluklarını ilan etmişlerdi. Yine benzer bir senaryo ile Miami güzel bir geri dönüş yaptı. Nowitzki'nin maça çok kötü başlamasının ardından bu kez de yıllarca playofflarda hiçbirşey ortaya koyamayan fakat bu sene mükemmel bir playoff geçiren Jason Terry maça tutunarak, galibiyette önemli pay sahibi oldu. Barea'nın etkili oyunu, Nowitzki'nin biraz kendini toparlaması ve 5. maçta olduğu gibi Dallas'ın yakaladığı üçlükleri affetmemesi galibiyeti ve aynı zamanda şampiyonluğu getirdi.

2006'daki seri ile aslında rol değişikliği de çok oldu bu sene. Örneğin en önemli fark koçlardaydı. 2006'daki Avery Johnson'ın yerini koç Eric Spoelstra, Pat Riley'in yerini ise Rick Carlisle aldı. Carlisle kenardan oyuna müdahaleleri alkış aldı. Aynı zamanda Jim Carrey'e fazlasıyla benzemesi ve basın toplantılarında milleti kırıp geçirmesi günden günden daha da sempatikleştirdi. Aynı zamanda kadro bazında tecrübe faktörü de bu kez Mavericks'ten yanaydı. 

Miami hakkında da bir paragraf karalamak lazım. Öncelikle şunu belirtmekte fayda var fazlasıyla antipatik bir takımlar. LeBron şu ana kadar çok büyük bir looser oyuncu profiline sahip oldu her sene de üzerine koyarak gidiyor. Maçların son çeyreklerinde oyundan silinip gitmesi, kendisine King lakabı takıp ve sırtına Choosen dövmesi yaptırması zaten nasıl bir karakterde olduğunu olduğunu gösterir nitelikte. Bu arada dövmeden konu açılmışken, Terry sezon başında koluna yaptırdığı şampiyonluk kupası dövmesini eğer bu sezon Dallas kupayı alamazsa sildireceğini söylemişti fakat dövme kalıyor kolunda haliyle. Esas sildirmesi gereken sırtında Choosen yazan eleman bana kalırsa. Neyse konuyu dağıtmayalım, Miami bu sezon şampiyon olamasa bile potansiyeli yüksek olan bir takım. Kadronun üzerine yapılacak bir kaç mantıklı hamle ile önümüzdeki yıllarda da söz sahibi olacaklardır şampiyonluklarda fakat sevilmedikleri de çok net. Hele bir de Nowitzki'nin 39 derece ateşle oynadığı ve sinüslerinden rahatsızlandığı maçtan sonraki maç öncesi, Wade ile LeBron'un Nowitzki'nin öksürüğü ile dalga geçmeleri hanelerine bir eksi puan daha yazdı. Üzüm üzüme baka baka kararır hesabı, Wade'i de kendine benzetiyor herhalde LeBron. Ben buradan bunu çıkarıyorum. Yine de bu imajlarını düzeltmeleri kendi ellerinde. Wade'i bilemem ama zaten karakteri bozuk olan LeBron'un bunu başarması pek de kolay değil ama yapılmayacak iş de değil. Önümüzde de Ron Artest gibi bir örnek var, neler oluyor hayatta, belli olmaz tabii. Son bir şey daha, bu şampiyonluk Erick Dampier'a gelsin !

Finallerin MVP'si de Dirk Nowitzki oldu. Haketti, herşeyini verdi bu takıma. Emekli olduğunda bu lige gelmiş geçmiş en iyi Avrupalı ve en büyük oyuncularından biri olarak anılacak kuşkusuz. Son olarak kupa töreninde, Mark Cuban'ın kupayı ilk olarak, takımın ilk sahibi Donald Carter'ın almasını istemesi de çok şık bir hareketti. Herhalde değinmediğim de fazla bir şey kalmadı. Dallas Mavericks bu sezon yıldızlarla değil önce tecrübe ile beraber takım olma ile şampiyonlukların geleceğini bir kez daha ortaya koydu. Egonun değil yeri geldiğinde 2. planda kalınması ya da yeri geldiğinde çıkıp korkmadan sorumluluk almanın gerekliliğini gösterdi. Haddini bilerek, doğru oynamaya çalıştı herkes. Bu takımın bu sene ortaya koyduğu performansa şapka çıkartmak gerek...

Teşekkürler Carlisle
Teşekkürler "Captain" Dirk
Teşekkürler "Comandante" Kidd
Teşekkürler "Jet" Terry
Teşekkürler "Matrix"
Teşekkürler "Savunmanın Belkemiği" Chandler
Teşekkürler "Mangal Yürek" Barea
Teşekkürler Peja
Teşekkürler Haywood
Teşekkürler DaşşShawn
Teşekkürler "Halı Sahacı" Cardinal
Teşekkürler Butler
Teşekkürler Mahinmi
Teşekkürler Beaubois
Teşekkürler Brewer

Yüreklerinize Sağlık !!

Kupa Alma Töreni:

11 Haziran 2011 Cumartesi

Texas'ın Ardından: 3-2 | Sadece 1 Galibiyet Daha !


Serinin 3. maçının sonunda, herkesin dilinde NBA Finalleri'nde 1985'ten beri yani 2-3-2 formatı geldiği zamandan bu yana, 1-1'e gelen serilerde 3. maçı kazanan tarafın aynı zamanda şampiyonluğu da kazandığına dair, 11/11 gibi çarpıcı bir istatistik vardı. Baktığımızda, 1-1'e gelen 11 seride de bu tip bir şeyin gerçekleşmesinin 11 örnek ile desteklenmesi aslında tatmin edici bir veri gibi dursa da sanıyorum bu yıl o ezberi Mavericks bozacak gibi.

Öncelikle şunu belirtmekte fayda var, seri daha bitmedi ancak Dallas Mavericks rüzgarı arkasına almış bir şekilde, seriyi son düelloya götürdü. 2. maçın destansı bir şekilde kazanılmasından sonra, 3. maçın verilmesi hem moral bozdu hem de baskıyı hissettirdi. Üstelik 3. maçta Haywood'un da sakatlanması, Mavericks'in uzun rostasyonunu iyice daralttı ve ortalığın Ian Mahinmi ve Brian Cardinal gibi isimlere kalmasına neden oldu. Ellerinden geleni yapmaya çalışsalar da yetersiz oldukları açık. Sonraki 2 maçı ise Dallas 7 kişiyle oynadı desek yalan olmaz. Haywood'un sakatlığı, Peja'nın seride silinip gitmesi aslında rotasyonun ciddi şekilde değişmesine neden oldu. 

4. maçı izlemeye kalktığımda, Nowitzki'nin 39 derece ateşinin olduğunu ve iğneyle sahaya çıktığını öğrendim. Dallas 2-1 gerideyken, takımın herşeyi bir adamın bu halde olması aslında herşeyin sonu olabilirdi. Serinin 3-1'e gelmesi olaya son noktayı koyardı fakat seri boyunca hatta onu geçtim 2011 Playoffları boyunca maç sonlarını inanılmaz oynayan ve mükemmele yakın savunma yapan bir takım ayrıca kenarda ne yaptığını çok iyi bilen Rick Carlisle gibi bir coach ve sahada çok tecrübeli isimler olunca Dallas'ı yenmek için çok daha extra oynaması gerekiyordu Miami'nin. Artık öyle bir hale geldi ki iş, maç sonlarına doğru Miami 10 küsür farkla önde olsa bile "şimdi geri dönülür" düşüncesiyle maçlar izlenmeye başlandı. Dallas vur vur ölmüyor. Mükemmel bir duruş ve karakter ortaya koyuyorlar. Geçmiş yıllardaki o kırılgan takımın yerine, taş gibi takım var artık.

5. maça geldiğimizde seri 2-2'ydi. Önceki 4 maçın aksine hücumun konuştuğu bir maç oldu. Hatta serinin kaderinin çizildiği en kritik maçta hücumun konuşması da ayrı bir ilginçlik. Mavericks'in LeBron ve Wade gibi açık alanda durdurulması çok zor oyunculara karşı, top kayıplarını nasıl minimuma indirmek zorundaysa, Miami de Dallas'ın şut ritmini kesinlikle bozması gerekiyor. Bunu 4 maç boyunca aslında fena yapmadılar fakat 5. maçta artık patlama noktasına gelmişti sanki Mavericks. Bütün takım %56,5 saha içi ve 13/19 gibi harika bir üçlük yüzdesiyle oynadı. İlk 4 maç boyunca Dallas'ın %41,4 ile ortalama 87,8, Miami'nin de %42,8  ile 89,0 sayı ortalaması ile oynadığını düşünürsek 5. maçın ilk 4 maça hiç benzemediğini rahatlıkla kanıtlayabiliriz sanırım. Gerçi Miami'nin de aşağı kalır bir yanı yoktu, %52,9 saha içi de aslında çok iyi bir yüzde ama dediğim gibi maç sonlarındaki oynanan oyunlardaki büyük farklar son 2 maçı Mavericks'in kazanmasını sağladı.

Yıllarca iş playoffa geldiğinde, Mavericks'in  Terry ve Marion gibi iyice sinen  oyuncuları olduğu çok kez dile getirdik. Fakat bu kez onlar için de durum fazlasıyla farklı. Marion'ın özellikle ilk 2 maçta hücumda sorumluluk alması bir yana bütün playofflarda karşı takımın en önemli oyuncularını gayet iyi savunması alkışlanacak cinsten. Bu seride de LeBron'a karşı yaptığı savunma da takdir edilesi. Ayrıca Nowitzki'nin Terry hakkında, gerektiği kadar sorumluluk almadığını söylemesi belli ki Terry'i de kendisine getirmiş. Son 2 maçta benchten gelerek 17 ve 21 sayı atan ve son maçta 21 sayısının yanına 6 asist de ekleyen, maç sonlarında kritik anlarda çıkıp şutları sokan bir Terry izledik ki Nowitzki'ye destek çıkarak, böyle oynadığı sürece kolay yenilmeyeceğini düşünüyorum Mavericks'in. 

İyi savunma yapıyor Dallas demiştik. Bunda da en büyük pay kuşkusuz Tyson Chandler'da. Mükemmel bir enerji, gaz getiriyor takıma. İçeriyi iyi kapamasının yanında, serbest atışlardaki iyi sayılabilecek isabet oranıyla, çizgiye gittiğinde güvenilecek bir isim haline geldi. İçeriden sayı tehditi olma açısından da  biraz daha gelişti diyebiliriz, bitiremese de en azından çizgiye gidiyor yani. Takımın net şekilde omurgası. Bunların yanında Rick Carlisle'a da değinmek gerekli bence. Miami koçu Erik Spoelstra'ya açık şekilde üstünlük kurdu. Sakatlıklara ve kötü performanslara karşın takımın rotasyonunu takım sarsmadan değiştirdi. Son 2 maçta DeShawn Stevenson'ı bencehe çekerek Barea'yı ilk beşe koydu. Hem Barea kendine geldi hem de Stevenson benchten gelerek daha faydalı bir oyun ortaya koydu. Maç sonlarında gayet kendinden emin, 10 numara bir coach profili çiziyor. Basın toplantısında da onu izlemek keyif, mimikleri ile Jim Carrey'e fazlasıyla benzemesi iyice sempatik ve sevilen bir coach haline getirdi kendisini.

Takımdaki olumsuzluklara değinelim biraz da. En büyük problem ribauntlarda. Ribauntlar ile arası hiç iyi olmadı zaten takımın. Miami'ye fazlasıyla 2. sayı şansı veriyor Mavericks ve bu da yapılan iyi savunmanın meyvesini her zaman vermiyor. Diğer bir sorun da -gerçi her ne kadar son maç iyi bir performans ortaya koysa da- Kidd'in top kayıpları. Seri Dallas'a geldiğinden beri hiç tarzı olmayan paslar atmasının yanında, herhalde ilk defa steps yaptığını da gördüm Kidd'in. Yapılan top kayıpları LeBron ve Wade gibi adamların iyice işine geliyor ama son maç iyi toparladı durumu yine de. Umarım önümüzdeki maçta da iyi performans izleriz.

Bir de Miami cephesinden bakalım. Wade elinden geleni yapıyor, LeBron da top dağıtımında, oyunu kurma konusunda insiyatif almış durumda ama sorunlar büyük bence. Kendisini Kral olarak nitelendiren bir oyuncunun serinin toplam 5 maçında, son çeyreklerde toplam 11 sayıda kalması komik. Üstelik 5. maç öncesi "Hayatımın maçını oynayacağım." diyerek beklentileri iyi arttıran LeBron, maçı 17-10-10 gibi istatistiklerle triple-double yaparak bitirse de maçın son çeyreğinde çok geç bulduğu bir turnike ile 2 sayı kaydetti sadece. Üstelik son maç öncesi Wade ile Nowitzki'nin hastalığı ile dalga geçip, kameralar önünde aksırıp tıksırmaları da yakışmadı. LeBron'un nasıl biri olduğu zaten biliyoruz ama Wade'i de herhalde kendisine benzetti. NBA'e gelmiş geçmiş en büyük yeteneklerden belki James ama en antipatiklerinden biri de o tartışmasız. Ve bu profilini düzeltmezse, bu yönüyle hep hatırlanacak. Bir de Nowitzki demişken, bu tip saçma bir hareketi çok fazla takacağını sanmıyorum, hatta cevap bile vermeyecektir kaale alıp. Zaten gereken cevabı sahada fazlasıyla veriyor... 

Evet, serinin 2. Miami ayağı öncesi durum böyle. Dallas sadece 1 galibiyet uzakta şampiyonluğa fakat şunu da unutmamak gerekir ki seri daha bitmedi. Ve 2 maçı da deplasmanda oynayacak olmaları seriyi hala ortada yapan unsur. Mavericks'in son maçtaki kadar şut atabileceğini pek sanmıyorum. Fazlasıyla agresif bir Miami göreceğimizi düşünüyorum. Dallas'ın yapması gereken, sakinliğini koruyarak kendi prensibiyle oyununa devam edip, maç sonundaki karakteri yine ortaya koyması. Nowitzki'nin; "6. maça 7. maç gözüyle bakmamız gerek." gibi bir açıklaması vardı. Dallas'ın 6. maça fazlasıyla asılıp şampiyonluğu alması gerekli eğer 7. maça kalırsa ibre iyice Miami tarafına kayar ve işleri daha da zorlaştırır bu durum. Miami önümüzdeki 5-6 yılda da şampiyonlukta fazlasıyla söz sahibi olacak fakat Dallas'ın bu belki de son kurşunu. Özellike Nowitzki ve Kidd fazlasıyla hakettiler bu yüzüğü kariyerleri boyunca ve umarım bu sene de kavuşacaklar. 6. maç, Pazar gecesi, 03.00'da American Airlines Arena'da, Florida'da. Saat 6 sularında, burada şampiyonluğu kutlamak dileğiyle diyerek bitirelim yazıyı. Unutmadan, Mavericks taraftarı için 5. maç evlerindeki son maçtı ama taraftarlar maçı hep birlikte yine 2. maçta olduğu gibi AAC'de izleyeceklermiş. Gerçi ben Cuban ve taraftarın yerinde olsam deplasmana otobüs kaldırır, truva operasyonu yapardım ama neyse...

5. Maçın Özeti:

4 Haziran 2011 Cumartesi

We Ain't Done Yet | Florida'nın Ardından: 1-1


Öncelikle okuldaki finaller sonunda bitti ve tatile girdik. Bundan sonra, benim için çok daha daha fazla önem taşıyan 2011 NBA Finalleri boyunca burası, bu saatten sonra ivme kazanmaya başlayacak. Gerçekten öyle bir 2. maç izledik ki, NBA'i izlediğim yaklaşık 10 sene boyunca, bu tip efsanevi geri dönüşleri çok az görmüşümdür sanıyorum. Şu ana kadar yaşananlara sırayla değinmeye çalışacağım ama yazının başlığının da nereden geldiğinin altını çizmek gerekli bence. Başlığı, Mark Cuban'ın Dallas'ın Konferans Şampiyonu olduktan sonraki sözlerinden aldım; "Daha bu işi bitirmedik..."

İlk maçta yaşananlardan başlayalım. Aslında ilk 2 maç itibariyle beklediğim skor gerçekleşti. Mavericks'in 1 maç çalacağını düşünüyordum öyle de oldu. İlk maçta Dallas'ın LeBron ve Wade gibi atletik oyunculara karşı Carlisle'ın yeri geldiğinde bolca uyguladığı alan savunması stratejini kullanacağını aslında takip eden hemen hemen herkes tahmin ediyordu. Nitekim de öyle oldu. Fastbreakler haricinde LeBron ve Wade potaya rahat gidemedi fakat alan savunmasının en büyük zaaflarından olan boş üçlükler ve verilen bol hücum ribauntları ibrenin Heat tarafına geçmesine neden oldu. (Hücum ribaundları 16'ya 6 Heat.) Dallas'ın da Terry, Peja gibi şutörleri Heat savunması karşısında çaresiz kalınca, ilk maçta alınan mağlubiyet kaçınılmaz oldu.

2. maç da aslında farksız seyretmedi desek yeridir. Genelde Miami'nin kontrolündeki oyun sonucunda, bitime 7.14 dakika kala Heat 15 sayı öne geçmişti. Wade'in ilk maçtan sonra bir açıklaması vardı. Son periyotlarda vidaları sıktıklarını ve maçı aldıklarını belirtmişti. 2. maçta da benzer bir senaryo seyrederken, sözde Kral James'in, Wade'in farkı 15 sayıya çıkaran basketinden sonra takındığı şımarık ve laubali tavırlardan sonra, Mavericks'in aynı oyun disiplinini koruyarak farkı yavaş eritmesi, gevşeyen Miami'nin toparlanmasına da izin vermedi. Şunu belirtmek lazım, maçın sonu 22-5'lik Dallas Mavericks üstünlüğü ile bitti. 2. maçın son 7 dakikasına kadar feci bir seri geçiren Jason Terry kıvılcımı ateşledi ve bu süre zarfında 6 sayı kaydetti. Nowitzki'nin maçın son anlarında ipleriyle tamamen eline alması, Dallas Mavericksli taraftarların belki de en fazla istediği şeylerden biri zaten.

Seri genelindeki performanslara baktığımızda özellikle Shawn Marion'ın hakkını vermemiz gerek. Takımın hücumda tıkandığı anlarda çıkıp sorumluluk alıyor, içeri penetre ediyor, skor yükünü üstleniyor. Açıkçası playoff karnesi kötü olan bir oyuncudan beklenmeyecek kadar bir performans koydu ortaya şimdiye kadar, bozulmamasını umuyoruz. Onun savunmadaki varlığı ise işin daha da önemli kısmı ayrıca. Ek olarak, Peja'nın Lakers serisindeki kadar şut atmayacağını tahmin ediyordu belki herkes ama bu kadar da kötü oynayacağını sanmıyordum ben. Varlığı her dakika zarar veriyor bu seride takıma. Hücumda tıkanmasının yanında, savunmada da atletik guarlara karşı yavaş kalması en büyük handikapı. Carlisle'ın 3. maçta, Peja konusunda rotasyona bir ayar çekmesini beklemekteyim. Terry de kötü gidiyordu fakat 2. maçın, sonlarında elini taşın altına koymasıyla şimdilik kötü etiketini üzerinden attı. Bir de Jason Kidd'e değinirsek. Son maçtaki ilk yarı performansı Kidd'in kariyeri boyunca izlediğim en kötü maçlarından biri olabilir. İlginç top kayıplarının yanında, yaptığı ilginç stepsler, takımın önüne iyice taş koydu. Fakat bu maçın istisna olduğunu düşünüyorum.

Miami cephesine baktığımızda en çok öne çıkan oyuncu Dwyane Wade. LeBron'un ilk maçtaki şut performansı etkileyiciydi fazlasıyla ama 2. maç çok fazla devamını getiremedi. Yokları oynayan Mike Bibby ise 2 maçta sahneye çıkarak, üçlüklerle can yaktı diyebilirim. Dallas'ın yapmaması gereken en önemli şey, Miami'nin transitionlarına neden olmak. Bu da top kaybı yapmamaktan geçiyor. 2. maç maç bol bol yaptı Dallas bunu. LeBron ve Wade anında karşı potada bitivermesi, Mavericks'e oldukça sıkıntıya soktu ve sokmaya devam edecektir böyle devam ederse. Onların en büyük defoları serbest atışları gibi duruyor. Ayrıca maçın son hücumunda Nowitzki'yi seri genelinde iyi savunan Haslem yerine Bosh'un alması hataydı bence. Fakat daha önemli hata, Miami'nin 1 faul hakkı olmasına rağmen, Nowitzki'ye drive ederken faul yapmamış olmaları. Olayın detaylarını bilmiyorum ama eğer Spo faul yapmayın dediyse çok büyük salaklık, büyük bir çaylak koç hatası. Eğer söylenmesine rağmen Bosh faul yapmadıysa, bir zahmet atsın aşağıya kendisini. 

Dallas'ın bu playofflar yürek patlaması yaşadığını ve ortaya yıllarca koyamadığı karakteri koyduklarını söylemek pek de zor değil. Bu geri dönüş çok efsanevi olup, ilerki yıllarda NBA Greatest Games'de yerini alacak olsa da aslında Mavericks bu tip geri dönüşleri bu playofflarda fazlasıyla yaptı aslında. Örneğin Blazers sersindeki 6. maçta 12 sayıdan, Lakers serisinin ilk maçında 16 sayıdan ve Thunder serisinin 4. maçında son 5 dakika da benzer şekilde 15 sayıdan dönülmesi gibi. Eğer seri 2-0'a gelseydi, %90 bitmişti bana göre iş. Tarihte 2-0 geriye düştükten sonra şampiyon olan 31 final oynayan takımdan 3 takım var; 2006 Heat, 1977 Trail Blazers ve 1969 Celtics. Ayrıca  1985 yılından itibaren NBA Final serileri 2-3-2 şeklinde oynanıyor ve bu geçen 15 yıl içinde kendi evinde 2 maçı da alıp, seriyi veren tek takım var o da 2006 yılında ne yazık ki Dallas Mavericks.  O nedenle deplasmanda 1 maçın alınması, kafa olarak takımı biraz olsun rahatlatmıştır diye tahmin ediyorum. Bana göre serinin gidişatı, önümüzdeki 3 maç itibariyle 2 Mavericks'in, 1 Heat'in galibiyeti şeklinde olacak ve seri tekrardan Miami'ye 3-2 Dallas Mavericks üstünlüğü ile dönecek ve son 2 maçta son sözler söylenecek. 3. maç kritik bir önem taşıyor. Kazanan taraf avantajlı konuma geçecek ve Mavericks'in bu maçı kesinlikle kazanması gerek. Şu ana kadar çok güzel seri oluyor, daha güzel maçlar izleriz diyerek bitirelim şimdilik. Önümüzdeki maç TSİ 03.00'da Pazar gece, American Airlines Center'da, Dallas'ta...

Not: Fotoğraf için Gürkan Menteş'e teşekkürler.


Maçın Özeti: