24 Mayıs 2010 Pazartesi

Texas Legends

NBDL'de Dallas Mavericks'in, besleyici takımı kuruldu. Takımın ismi Texas Legends. Takım koçluğunu, Hall Of Fame'lerden Nancy Lieberman yapacak. Dallas Mavericks GM'i Donny Nelson ve Evan Wyly takımın co-owner statüsündeki isimleri. Geçtiğimiz gün takımın amblemi basına açıklandı, yine Dallas'ın renklerini taşıyan ve Texas'ı simgeleyen bir amblem, hayırlı olsun...

9 Mayıs 2010 Pazar

Yine Hüsran

Son 10 yılda arka arkaya alınmış 50+ galibiyet ve bir türlü elde edilemeyen şampiyonluk… Evet, Dallas bu sezon favoriler arasında değildi playofflar başlarken belki ancak verdiğim bu istatistiğe sadece onlar ulaştılar. Yine iyi geçen bir normal sezondan sonra playofflarda artık klasik hale gelen alışkınlığımız, yani ilk turdan elenme hastalığımız, bu sene de kendini gösterdi ve sezonu yine erkenden kapatıp, tatile çıkıyoruz. Spurs serisi ile tahminim 6. maçta Mavericks’in işi bitireceği şeklindeydi fakat fena şekilde ters köşe oldum ve maalesef seriyi 6 maçta kaybettik. Senelerdir 50+ galibiyet alan bir takım için, son dört sezonda üç kez ilk turdan elenmek feci bir şey sanırım. Warriors ve Hornets’in yanına Spurs’ü de ekleyerek iyiden iyiye zinciri genişletmeye devam ediyoruz ve bu da insanın canını artık sıkmaya başladı, neyse bizim için kısa üren playoffu, kısaca değerlendireyim.

Serinin galibi hakkında birkaç kelâm edeyim öncelikle. Doğru konuşmak gerekirse seriyi Spurs daha fazla hak etti. Yaşlandı diyoruz, artık eskisi gibi değiller diyoruz ancak çıkıp, aynı iştahla aynı agresiflikle mücadele ediyorlar her sene. Yeri geldiğinde elenseler bile istekleri, mücadeleleri hiçbir zaman kaybolmuyor ve bu, başarılarının sırrı. Spurs’te en fazla öne çıkan isimlerden biri kuşkusuz George Hill’di. Mükemmel oynadı gerçekten. Keza Antonio McDyess, orta mesafe şutlar ancak bu kadar verimli kullanılabilir bu yaşta.

Bize gelelim. Dallas iyi başlamıştı aslında playofflara. İlk maçta düşük tempoda oynanan basketbol, Parker, Hill gibi hızlı bir guardlar karşısında 37’lik Kidd’in işine gelmişti. Fakat bundan sonraki maçlarda temponun artması ve Kidd’in yavaş yavaş silinmesi, (sadece 46 şutta 14 isabet bulması) Dallas’ın da bütün oyun düzenini bozdu. Seri boyunca takım olarak en büyük hatamız, (ilk maçı ayrı bir tarafa koyarsak) direkt olarak potaya çok az gitmemiz oldu. Butler ve Marion gibi oyunculara sahipken bunu yapamamak çok büyük bir handikap oldu bizim açımızdan. Takımın fiziksel avantajını kullanarak, hem daha garanti sayılar bulmak hem de karşı tarafı faul problemine sokmak akıllıca bir formül olabilirdi ancak bazı maçlar bunu maalesef hiç başaramadı Mavericks. Spurs’ün sert savunması karşısında da şuta dayalı oyun oynamak, takımın bütün hücum ritmini sekteye uğratan en önemli faktörlerden biriydi.

Bir de diğer sıvayan elemanlara bakalım. Pivotsuz bir seri geçirdik diyebilirim. Dampier’dan başlayayım. Seri boyunca sadece 5 sayısı var ki bunların hepsini ilk maçta atmıştı ve bu 5 sayının hepsi de serbest atışlardan. Eğer Spurs, ilk maçta Hack-a-Damp olayına girmeseydi, muhtemelen sayı bulamadan seriyi biterecekti. “Kalıbına tükürmek” deyimi sanıyorum yeryüzünde en çok bu adama yakışıyor. Haywood ise birkaç maç haricinde seride silinen diğer bir isimdi. Dampier’a nazaran daha hareketli, daha istekli olsa da beklediğim etkiyi yapamadı ve Duncan’ı savunurken pek de başarılı değildi. En azından Dampier, Duncan’ın arkasında yere biraz daha sağlam bastığı için Carlisle tarafından daha fazla tercih edilse de, sonuç olarak 2 oyuncu da oyuna fazla etki edemediler. Bir de bunların yanına Terry’i eklemek lazım. Garbage timeların büyük oyuncusunun istatistiklerine box scoredan bakmak yanıltıcı olabilir çünkü genelde sayıları bu zamanlarda buluyor.

Rodrigo Beaubois hakkında da bir paragraf açmak gerek. Seri öncesi tahminimde, şans verildiği takdirde kilit oyunculardan biri olabileceğini söylemiştim. Carlisle, anca 6. maçın ortasında benchte Beaubois gibi bir oyuncunun olduğunu hatırladı ve onu oynattığı son maçta, Roddy hızıyla, içeri ettiği penetrelerle ve etkili dış atışlarıyla takıma dinamizm getirmiş, Dallas 20 küsür sayılardan geri dönmüştü. Fakat tekrardan maçın sonuna kadar benchi ısıtması, belki de maçın gitmesine neden oldu. Carlisle’ın da seri boyunca yaptığı en büyük hatalardan birinin de bu olduğunu düşünüyorum. Daha doğrusu seri boyunca yapıcı bir formül üretemedi özellikle oyunun hücum yönünde.

Farkındayım, Nowitzki’ye daha gelmedim. Onu sona bırakmayı tercih ettim. Elendikten sonra hakkında eleştiriler artacaktı kuşkusuz. Yine Amerika medyasında liderlik özelliklerine sahip olmadığı hakkında yazılar okuduk. Okurken de sadece güldüm. Playoff kariyer ortalaması 25+ sayı, 10+ ribaunt olan, yeri geldiğinde mücadeleden, sorumluluk almaktan hiçbir zaman kaçmayan bir insan daha fazla ne yapabilir, anlamak güç. Ayrıca kariyerindeki en yüzdeli oynadığı playofftu bu seneki. 26.7 sayı, 8.2 ribaunt ortalamalarının yanında %95.2 ile tutturduğu serbest atış oranı var ki gerçekten mantık sınırlarını zorlayan cinsten 2.13’lük bir oyuncu için. 2003 ve 2006 sezonlarını farklı bir yere koyarsak, Dirk’ün son senelerdeki en büyük şanssızlığı, her ne kadar çevresinde senelerdir “contender” bir takım kuruluyor olsa da, yanındaki rol oyuncularının playofflarda vites arttırması gerekirken, vites düşürmesi oldu ve bunun sonucunda da işler istenildiği gibi gitmedi hiçbir zaman. Oyuncu değil, takım tutuyor olmama rağmen, Dallas'ta ya da başka bir takımda, emekli olmadan şampiyonluk görmesini çok istiyorum Nowitzki'nin, yazık olacak.

Önümüzdeki offseasonda yazacağım ama şimdiden kısaca değineyim. Çok ilginç bir yaz dönemi yaklaşmakta. Birçok oyuncu takım değiştirebilir ve bunların arasına Dirk de katılabilir. Oyuncu opsiyonunu kullanıp, kullanmayacağı hala belirsizliğini korumakta ve ben Cuban'ın bu yaz sakince oturacağını sanmıyorum. Enteresan bir yaz olabilir Mavericks için de. Fazlaca belirsizlik hakim, neler olacağını hep beraber bekleyip, göreceğiz.