Öncelikle biraz edebiyat yaparak başlayalım yazıya. Dallas Mavericks'i takip etmem, 01-02 sezonuna denk gelir. Eurobasket 2001'deki Nowitzki fırtınasından olsa gerek, Dallas'a o zamanlar ilgi oluşmaya başladı. NBA bilgim o yıllarda Jordan, Kobe, Garnett gibi isimleri bilmekten ibaret olsa da, bu sporun ya da bu organizasyonun hayatımın en önemli aktivitelerinden biri olacağını aslında hiç tahmin etmemiştim. Yaklaşık 10 sezondur bilfiil bu takımı takip ettim. Kurulduğu ilk yıllar hariç, geçmişi boyunca NBA'in alay konularından olmuş bir takımı tuttuğumu da bilmiyordum o zamanlar. Geçen zaman içinde her zaman iyi bir normal sezon takımı olsa da Mavericks, playofflarda artık onlar için klişe haline gelen paspas sıfatı da hiç soğumama neden olmadı bu takımdan. Özellikle 2005'ten sonra Batı'da iyice söz sahibi olmaya başlasalar da, 2006 NBA Finali'ni dramatik şekilde kaybettikten sonra bu yıla kadar belini doğrultamadı takım her zaman yarışın içinde olmasına rağmen. 2007'deki Golden State faciası, en fazla birer tur ilerlenebilen playoff turları ile devam etti. 2011'e geldiğimizde yine değişen pek birşey yoktu. Hala aynı tas, aynı hamam bir tablo vardı sezon başında da ve playofflara girerken de fakat takımın bütün kaderi 2011 Batı Yarı Finalleri'nin ilk 2 maçı sonrası değişerek, acayip bir yola girdi. Türkiye'ye göre 13 Haziran 2011, saat 06.00 sularında Mavericks şampiyonluğunu ilan ederek, 31 yıllık franchise tarihinde ilk kez bunu başardı. Ben bu günü 2002 yılından beri bekliyordum, sahip Mark Cuban 2000'den beri ya da takımın ilk sahibi Donald Carter 1980'den beri. Fakat şu bir gerçek ki Dallas Mavericks bu sene söke söke şampiyon !
Aslında bu şampiyonluğu farklı noktalardan incelememiz lazım. Tahmin edilenden çok daha önemli ve değerli olduğunu söyleyebiliriz. İsmail Şenol'un, Dallas'a yakıştırdığı çok güzel bir sıfat var; Kaybedenler Klubü... Hakkaten öyle. Nowitzki, Kidd, Terry gibi kariyerinde zafere sadece bir adım uzaktayken kaybedilen şampiyonluklardan tutun, Marion, Peja gibi zamanında Konferans Finalleri'nde elenmiş takımlarda yer almış oyunculara kadar hüsranı bolca yaşamış birçok oyuncudan kurulu Dallas Mavericks takımı. Kariyerinin son virajına girmek üzere olan Dirk'ün ya da o virajı almak üzere olan Kidd'in kariyerlerini yüzüksüz bitirmesini hemen hemen hiç kimse istemiyordu Miami Heat'li taraftarların haricinde. Bu yönden de bu şampiyonluk çok değerli. Son olarak 2011 playoflları ile beraber Dallas o soft, kırılgan etiketini de tamamen üzerinden çıkartmıştır. 2011 model Dallas Mavericks taş gibi takım olarak hatırlanacak her zaman.
Peki nasıl oldu da gelindi bu noktaya? Normal sezon standartlar dahilinde geçti diyebiliriz. Playofflara 3. sıradan girilirken bile 6. Trail Blazers ile oynanacak ilk turda bile geçtiğimiz yıllardaki sabıkaları nedeniyle underdog olarak gösteriliyordu takım. Ortalama bir seri oynadı Dallas, Portland'ın efsanevi şekilde 18 sayıdan geri döndüğü maçta, aynı senaryonun bir kez daha gerçekleşeceğini hangimiz düşünmedik ki? Benim bildiğim o takım, 18 sayıdan maçı verdikten sonra seriyi de verirdi ama ayağa kalkmasını çok iyi bildiler. Ardından Lakers eşleşmesi geldi çattı. Ne yalan söyleyeyim, en ufak bir umut yoktu içimde seriyi geçmek adına. Sezon içinde bol bol ters gelmiş bir takımı playoff sertliğinde nasıl eleyebilirdi Mavericks? Ama eledi işte. Deplasmanda 2-0 öne geçtikten sonra takımın kaderi o gece değişti. Takımın taraftarları hiç olmadığı kadar bu işe inanmaya başladılar. American Airlines Center'ı "The Time Is Now" t-shirleriyle maviye boyadılar adeta. Sonrası o gazla ve Lakers'ın beklentiden düşük oyunuyla beraber süpürge ile bitti. Konferans Finali'nde ise rakip genç ve dinamik Thunder'dı. Zorlanacağını ama geçeceğini umuyordum Dallas'ın seriyi. Skor olarak 4-1 bitse de o kadar kolay bir seri olmadı fakat bu serinin en önemli tarafı özellikle serinin 2 maçında maçın son anlarına Mavericks'in çift haneli farklarla geri girmesine rağmen ortaya sağlam bir karakter ve duruş koyarak maçları çevirip, almasıydı ve esasında şampiyonluğun belki de en önemli sinyali buydu. Çevremdeki arkadaşlara, Konferans Finali oynanırken eğer bu takım bu sene şampiyon olacaksa, bunu Miami Heat'i yenerek ve 2006'nın hesabını kapatarak yapması gerektiğini söylüyordum. Aynı zamanda Mavericks'in bu hesabı aynı tarifeyle kapaması, bu sevinci birkaç kat daha arttırıyor.
Seri geneline ve son maça değinirsek, çok zevkli bir seri olduğunu söylemek gerek. Maçlarda 2 takımın da momentumu arkasına alıp, seriler yakaladığı dönemler olsa da skor bazında genel olarak son periyoda hep kafa kafaya girildi. Bu da seyir zevkini arttırdı. İlk maçlar hakkında zaten yazmıştım bir şeyler bloga. Özellikle son 2 maçta önceki 4 maçın aksine çok farklı bir basketbol oynandı. Dallas, Lakers serisindeki oyunu kadar olmasa da benzer bir performans ortaya koydu. Alanı iyi paylaşan, pas trafiğini iyi ayarlayarak doğru şutu bulmaya özen gösteren ve ilk 4 maç çok etkili olamasa da son 2 maç kendine gelen ve rakip savunmayı harika şekilde delen Barea'nın oyunuyla son 2 maç kazanıldı. Tabii oyunu sadece hücuma da yıkmak yersiz olur. Defalarca değindiğimiz NBA'de düzenli şekilde sadece Carlisle tarafından uygulanan alan savunması ilk maçlarda pek işe yaramamıştı. LeBron'un harika dış performansıyla en büyük silahlarından birinin patladığını düşünmüştüm takımın fakat özellikle serinin ilerleyen maçlarında Dallas'ın maç sonları iyi oynamasının ve farkı ortaya koymasındaki en önemli faktörlerden biri de bu savunma stratejisiyidi. Savunma konuştuk fakat birine değinmedim daha farkındayım. Tyson Chandler'ın o göbekteki varlığı, getirdiği sertlik ve enerji çok ama çok şey kattı bu sezon.
Akşamki maçın kazanılması fazlasıyla önemliydi. Eğer seri 7 maça kalsaydı, Miami bütün rüzgarı arkasına almış olacaktı. Aslında 6. maça çok da iyi başladı Dallas. Farkı da açtılar ama nedense havaya girmemi sağlamadı bu fark. Çünkü benzer bir 6. maçı da 2006'da izlemiş, Mavericks kendi evinde ilk yarıyı çok büyük üstünlükle kapatmış olmasına rağmen maç Heat tarafından çevrilmiş ve şampiyonluklarını ilan etmişlerdi. Yine benzer bir senaryo ile Miami güzel bir geri dönüş yaptı. Nowitzki'nin maça çok kötü başlamasının ardından bu kez de yıllarca playofflarda hiçbirşey ortaya koyamayan fakat bu sene mükemmel bir playoff geçiren Jason Terry maça tutunarak, galibiyette önemli pay sahibi oldu. Barea'nın etkili oyunu, Nowitzki'nin biraz kendini toparlaması ve 5. maçta olduğu gibi Dallas'ın yakaladığı üçlükleri affetmemesi galibiyeti ve aynı zamanda şampiyonluğu getirdi.
2006'daki seri ile aslında rol değişikliği de çok oldu bu sene. Örneğin en önemli fark koçlardaydı. 2006'daki Avery Johnson'ın yerini koç Eric Spoelstra, Pat Riley'in yerini ise Rick Carlisle aldı. Carlisle kenardan oyuna müdahaleleri alkış aldı. Aynı zamanda Jim Carrey'e fazlasıyla benzemesi ve basın toplantılarında milleti kırıp geçirmesi günden günden daha da sempatikleştirdi. Aynı zamanda kadro bazında tecrübe faktörü de bu kez Mavericks'ten yanaydı.
Miami hakkında da bir paragraf karalamak lazım. Öncelikle şunu belirtmekte fayda var fazlasıyla antipatik bir takımlar. LeBron şu ana kadar çok büyük bir looser oyuncu profiline sahip oldu her sene de üzerine koyarak gidiyor. Maçların son çeyreklerinde oyundan silinip gitmesi, kendisine King lakabı takıp ve sırtına Choosen dövmesi yaptırması zaten nasıl bir karakterde olduğunu olduğunu gösterir nitelikte. Bu arada dövmeden konu açılmışken, Terry sezon başında koluna yaptırdığı şampiyonluk kupası dövmesini eğer bu sezon Dallas kupayı alamazsa sildireceğini söylemişti fakat dövme kalıyor kolunda haliyle. Esas sildirmesi gereken sırtında Choosen yazan eleman bana kalırsa. Neyse konuyu dağıtmayalım, Miami bu sezon şampiyon olamasa bile potansiyeli yüksek olan bir takım. Kadronun üzerine yapılacak bir kaç mantıklı hamle ile önümüzdeki yıllarda da söz sahibi olacaklardır şampiyonluklarda fakat sevilmedikleri de çok net. Hele bir de Nowitzki'nin 39 derece ateşle oynadığı ve sinüslerinden rahatsızlandığı maçtan sonraki maç öncesi, Wade ile LeBron'un Nowitzki'nin öksürüğü ile dalga geçmeleri hanelerine bir eksi puan daha yazdı. Üzüm üzüme baka baka kararır hesabı, Wade'i de kendine benzetiyor herhalde LeBron. Ben buradan bunu çıkarıyorum. Yine de bu imajlarını düzeltmeleri kendi ellerinde. Wade'i bilemem ama zaten karakteri bozuk olan LeBron'un bunu başarması pek de kolay değil ama yapılmayacak iş de değil. Önümüzde de Ron Artest gibi bir örnek var, neler oluyor hayatta, belli olmaz tabii. Son bir şey daha, bu şampiyonluk Erick Dampier'a gelsin !
Finallerin MVP'si de Dirk Nowitzki oldu. Haketti, herşeyini verdi bu takıma. Emekli olduğunda bu lige gelmiş geçmiş en iyi Avrupalı ve en büyük oyuncularından biri olarak anılacak kuşkusuz. Son olarak kupa töreninde, Mark Cuban'ın kupayı ilk olarak, takımın ilk sahibi Donald Carter'ın almasını istemesi de çok şık bir hareketti. Herhalde değinmediğim de fazla bir şey kalmadı. Dallas Mavericks bu sezon yıldızlarla değil önce tecrübe ile beraber takım olma ile şampiyonlukların geleceğini bir kez daha ortaya koydu. Egonun değil yeri geldiğinde 2. planda kalınması ya da yeri geldiğinde çıkıp korkmadan sorumluluk almanın gerekliliğini gösterdi. Haddini bilerek, doğru oynamaya çalıştı herkes. Bu takımın bu sene ortaya koyduğu performansa şapka çıkartmak gerek...
Teşekkürler Carlisle
Teşekkürler "Captain" Dirk
Teşekkürler "Comandante" Kidd
Teşekkürler "Jet" Terry
Teşekkürler "Matrix"
Teşekkürler "Savunmanın Belkemiği" Chandler
Teşekkürler "Mangal Yürek" Barea
Teşekkürler Peja
Teşekkürler Haywood
Teşekkürler DaşşShawn
Teşekkürler "Halı Sahacı" Cardinal
Teşekkürler Butler
Teşekkürler Mahinmi
Teşekkürler Beaubois
Teşekkürler Brewer
Teşekkürler Brewer
Yüreklerinize Sağlık !!
Kupa Alma Töreni:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder